Her şehir; kendi ruh mimarının bakışıyla yoğrulur. Dokularında sesleşen ustaların dili üzere konuşur. Söyledikleri, söylemedikleriyle yaşamak ağacını filizlendirir toprakta. İç evreninde omuz omuza durulmuş vakitlerin maneviyatını gezdirir. Tıpkı insanlar gibi kimileyin coşar, kimileyin de hüzünlenir. Duygularının var edenini arar yeryüzünde. Tarihe yön veren fetihlerin kitabından indirir hafızasına. Unutuşa, unutuluşa karşı direnir. Sahipsizliğini, ruh dünyasından çıkardığı hamlelerle aşar. Süren yalnızlaştırmalar karşında tarihle yüzleşir. Belleğin ayakta tutuluşunun yolunu yordamını soruşturur. Güven aşılayan yıldızlara selâm gönderir. Şafak vaktinin berraklığıyla kirlerinden arınır. Hayata; destanı yazılmış vakitlerin sarayından bakar. Alın teri, göz nuruyla kotarılmış çarşılara hasretlerini aktarır. Dülgeriyle, bezzazıyla, tasarımcısıyla terkedilmişliğine retler sunar. Kapalı çarşılarının göğe açık mazgallarından, yeryüzüne atlılar indirir. Gidişine türküler yakılan sevgililerin yürüyüşünden beslenir. Duvarlarını ağıtlar yalayan çatıların muhkemliğiyle avunur. Güller yetiştiren gönlünden kubbelere sağılır. Varoluş hakikatinden yoğrulmuş işaretlerin sağanağıyla söyleşir.

Her şehir dağlara yaslanır çokça. Kendini güvende hissetmek marifetine yönelir. Bilgisizliğin afetinden korumak ister şahsiyetini. Ağaçlara, ırmaklara, gökyüzüne açılmış renklere boyanmayı diler. Betona karşı örgütlenir içten içe. Dağla dost olmanın, dost kalmanın elvanını gezdirir göğsünde. Sembol ağaçların, “Yalnızardıç”ların, hafızasını oluşturan köklerden olduğunu unutmak istemez. Konumunu tahrip eden yapaylıklara prim vermez. Yaslanacak yüreğinin yazboz tahtasına çevrilmesine razı olmaz. Bir gece ansızın ortadan kaldırılıveren “Yalnızardıç”ların yok edilişine yazıklanır. Göğüne karalar döşer. Baharat kokan “Kapalı Çarşı”sında yasa bürünür. Sesini, seslenişini “garbiyeli”ne emanet eder. Sevdiklerine haber gönderir böylelikle. Rüzgârlar velî ruhların bineği olur artık. Şehrin harama açılan caddelerinde dolaşır. Ulu vakitlerden kalma nefesini gönderir sokaklara.

Kalemlerini zincirlere peşkeş çeken hainlere iç dünyasını açmaz. Taşları nakışlayan ustaların örsüyle konuşur. Bakırcıların alın teriyle parıldayan çekiç seslerini meşk eder. Demirciler elinde inceltilen sevda ilmeğine yapışır. Ateşi yol eyleyen, yol oğlunun hünerine kaptırır kalbini. Ulucamilerinde ruhların şölenini başlatır. Uzun salalar ardından boşanan çağrılara kanatlanır. Bilincin besini manevî erzaklardan türküler doğurur. Sadrında yuvalanan dualardan öğünler derer. Mevsiminde doğuran atların üzengisini öper. Âmin diye dillenen vaktin çiçeklenişinden dirilişler bitirir. Öksüzlere, yetimlere, yolda kalmışlara, darda kalmışlara sığınak olur. Salgılardan, salgınlardan varoluşunu korur ebediyen. Her şehir, kendi ruhunu içinde biriktirir. Başkalarıyla karışmak, karıştırılmak istemez. Ruh dünyasından yaşamaklar üretmeye uğraşır. Yönsüzlüğün, yolsuzluğun sızısından korunmayı buyurur. Sokaklara zerk edilen yanlışlara karşı olmayı öğütler. Kök örneğinin tarihsel akışından deneyimler çıkarmayı önerir. Ruhsuz bırakılmamak için varlığını usta ellere emanet eder. Hayat, yangın yerine dönüşmesin için “hu” çeker toprağıyla, taşıyla. Ahir dağları bir gözcüdür, Maraş’ın üzerinde. Malik Ejder; ovadan şehrin şuurunu uyanık tutmaya çalışır. Milcan’sa ona selam edercesine Maraş’ın, Maraşlının emanet dersine çalışmasını ister. Seherle sözleşen güzellerin oymağına yazılmaya davet eder Maraşlıyı.

Şehirde
Gecenin ve gündüzün
Uykusunu anbean erteleyen atlıları
Yani ‘İşaret Çocukları’
Hamle üstüne hamledeler
Kalbini rahat tut
‘Yedi Güzel Adam’ın Önden giden
Zarif bakışlısı:
Nuri Pakdil
‘Kalem Kalesi’nde
Elindeki yediveren divitiyle
Yol gösteriyor hâlâ
‘Yazmak Bir Mucize’ diyor
Ekliyor sonra
‘Uzun Yürüyüşte’
‘Yazmadan geçen yıllar:
Yılanlar!’
‘Her yere serptiğim tohumlar:
Mektuplarım’
Sözcüklere yabancılaşmamı durduran
Narin sığınak
Onur kalem benim
‘Bir ibrişim gibi uzayıp giden’
‘Edebiyat’ın varoluş saati
Sükûtun nabzını çatlatan
Geçmiş zaman
Şimdiki zamanda
‘Işık çağlayanına’
Kavuşur gide gide
‘Usta’nın ‘Bir Yazarın Notları’nda
‘Yazmak; uzun yürüyüşe başlamaktır.’